Giriş
Ulusun Partisi’ni kurmaktaki amacımız, ülkesine hizmet arzu ve kapasitesine sahip insanların bir araya gelmesini sağlamak ve günlük kısır siyasi çekişmelerin dışında kalarak aşağıda belirtilen hedefler için gerekli fikir gücünü oluşturmalarına zemin hazırlamaktır. Belli prensiplere sadık kalınarak ve rekabet değil işbirliği halinde programlar ve önerilerin gerekçeleri, hedefleri ve her anlamdaki maliyetleri ile hazırlanması ve uygulama zeminlerinin oluşturulması ana amacımızı oluşturur. Dolayısıyla ülkesi ve insanları için birşeyler yapma kapasite ve arzusuna sahip her birey Ulusun Partisinin doğal bir parçasıdır.
Her konuda anlaşarak değil, asgari müştereklerde uzlaşarak; geçmişi överek veya yererek değil, geçmişten öğrenerek; gücümüzü kısır siyasi tartışmalarla tüketerek değil, ülkenin insanlarıyla birlikte ilerlemesi için kullanarak; bireyin gelişmesi ve refahının ülkenin gelişmesi ve refahı olduğunu bilerek; Büyük ve Daimi Önderimiz Mustafa Kemal Atatürk’ün “Yurtta sulh, cihanda sulh” sözünün ışığında dünyadaki en ileri ülkelerden biri olma amacına erişmek için O’nun en güvendiği kesim olan bu ülkenin gençlerine söz ve yetki vererek demokrasi ilkeleri çerçevesinde ve “fikri hür, vicdanı hür, irfanı hür” gençlerin çabalarıyla insanımızı ve ülkemizi kalkındırmak istiyoruz.
İlkelerimiz
- Türkiye Cumhuriyetinin ülkesi ve milleti ile bölünmez bütünlüğü tartışılamaz. Bu ifadedeki ülke deyimi Türkiye Cumhuriyetinin mevcut hukuki (de jure) sınırlarını ve millet deyimi de etnik ve dini köken ayrımı olmaksızın kendisini Türkiye Cumhuriyeti ülkesi ve bayrağına bağlı hisseden herkesi kapsar.
- Türkiye Cumhuriyetinin demokratik, sosyal ve laik bir hukuk devleti olma özelliği vazgeçilmezdir.
- Egemenliğin kayıtsız şartsız milletin olduğu ve bu egemenliğin hukuk çerçevesinde belirlenen esaslara göre yetkili organlar eliyle kullanılacağı prensibi esastır. Egemenliğin kullanılmasının hiçbir suretle belli bir kişiye, zümreye veya sınıfa bırakılması söz konusu olamaz. Hiçbir kimse, zümre veya organın, milletin egemenliği prensibine her ne şekilde olursa olsun aykırı olacak şekilde ihdas edilmiş bir devlet yetkisi kullanamayacağı ilkesi esastır.
- Türkiye Cumhuriyetinin yönetim tarzı Atatürk ilkelerinin ışığında ve çağdaş bilim ve teknolojinin gösterdiği yönde ülkenin kısa ve uzun vadeli çıkarlarını koruyacak şekilde, çevremizde ve dünyada barış ve huzurun sağlanması ve ülkemizde ve dünyada refahın artırılması amacına uygun olarak planlanmalıdır.
- Toplumsal refahın toplum katmanları arasında dengeli şekilde bölüşümünün sağlanması için gerekli tedbirlerin alınması devletin asli görevleri arasında olmalıdır.
- Yönetim ve yönetenler her alanda açık, dürüst ve hesap verebilir olmalıdır.
- Akılcı, katılımcı, uzlaşmayı ve bireyi temel alan siyaset temel alınacaktır.
- Somut ve ulaşılabilir, gerçeklere ve bilime uygun hedefler oluşturulacaktır.
- Soruna değil; akla, bilime ve gerçeklere uygun çözümlere odaklanmak esastır.
- Eleştiriye açık ve özgür düşünceli olmak temel yaklaşımlarımızdandır.
- Her alanda farklılıklara saygılı olmak vazgeçilmezdir.
Amacımız
- Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş felsefesi ve değerleri ile bölünmez bütünlüğünü korumak
- Çağdaş uygarlık düzeyine ulaşmak
- Demokrasiyi sadece seçimler ve parlamento ile sınırlı tutmayıp toplumun her kademesindeki işleyişe hakim kılmak
- Karşılıklı denetlenebilirlik ilkesi çerçevesinde kuvvetler ayrılığını uygulamak
- Her tür ayrımcılıkla mücadele etmek
- Tüm inançlara, etnik kökenlere, yaşam tarzlarına ve yönelimlere eşit yaklaşmak
- Toplumun her kademesinde genel evrensel ahlak kurallarını hakim kılmak
Temel hak ve özgürlükler
Sağlıklı bir demokrasi ancak özgür bireylerle ve toplumun tüm katmanlarının demokratik ilkeleri benimsemesiyle mümkündür. Yetkiyi tek kişide toplamak yerine asgari müştereklerde uzlaşmak, bilimin ve çağdaş düşüncenin gösterdiği yolda ilerlemek, tüm kademelerde denetlenebilirlik ve kuvvetler ayrılığı çerçevesinde çağdaş hukuksal ve toplumsal normları her kademede uygulamak temel hak ve özgürlükleri güvenceye almak için zorunludur.
Demokratik normların sivil toplum kuruluşlarından başlayarak parlamentoya kadar her alanda uygulanması, demokratik düşünce ve anlayışın tüm toplumda benimsenmesi sonucunu getirecektir. Bu sağlanamadığı takdirde, güç genellikle bir kişi veya zümrede toplanarak keyfi yönetimle sonuçlanmaktadır.
Özgür bireyler yaratıcılık ve üreticiliklerini kullanarak kendilerini ve toplumlarını ileri taşırlar. Bunu sağlayacak eşitlikçi uygulamalar ise çağdaş hukuk normları ve her kademedeki denetim mekanizmaları ile mümkündür.
Bunu sağlamak için kuvvetler ayrılığı, seçilmişlerin görev sürelerini kısıtlama, her kademede denetim ve hesap vermeyi içeren denge ve kontrol mekanizmaları uygulanmalıdır. Aksi takdirde, demokrasi adı altında çoğunluk tahakkümü söz konusu olur ve böyle bir yönetimde farklı fikirler ve farklı zümreler genellikle baskı görür. Nitekim; cinsiyet, etnik köken, inanç ve benzeri konulardaki ayrımcılığın temel kökeni çoğunluk tahakkümüdür.
Ulusun Partisi’nin amacı, yukarıda sayılan ilkeler çerçevesinde demokrasinin toplumun her alanında benimsenmesini ve uygulanmasını sağlamak, çağdaş hukuk normlarına uygun bir adalet sistemi ve her aşamada denetlenebilir bir idare sistemi kurmaktır. Bu bağlamda çağdaş anlamdaki temel hak ve özgürlüklerin uygulanması, ifade özgürlüğünün güvence altına alınması, masumiyet karinesi ve suçun şahsiliği gibi en temel hukuksal prensiplere işlerlik kazandırılması gibi prensipler vazgeçilmez niteliktedir. Bunun için gerekli tüm idari ve hukuksal düzenlemeler önceliğimizdir.
Seçimler ve siyasi partiler
Gerçek anlamda demokrasi, sadece seçilen çoğunluğun değil, tüm toplumun katılımıyla mümkün olur. Bu nedenle özgür seçimler büyük önem taşır. Seçimler için gerekli özgür ifade ortamının oluşturulması, evrensel demokrasi ilkelerine uygun siyasi partiler ve seçim yasalarının yürürlüğe sokulması, sandık güvenliğinin sağlanması ve özgür adaylık, özgür propaganda ilkeleri uygulamaya sokulacaktır.
Bu çerçevede
- Türkiye Cumhuriyetinin ülkesi ve milleti ile bölünmez bütünlüğü tartışılamaz. Bu ifadedeki ülke deyimi Türkiye Cumhuriyetinin mevcut hukuki (de jure) sınırlarını ve millet deyimi de etnik ve dini köken ayrımı olmaksızın kendisini Türkiye Cumhuriyeti ülkesi ve bayrağına bağlı hisseden herkesi kapsar.
- Türkiye Cumhuriyetinin demokratik, sosyal ve laik bir hukuk devleti olma özelliği vazgeçilmezdir.
- Egemenliğin kayıtsız şartsız milletin olduğu ve bu egemenliğin hukuk çerçevesinde belirlenen esaslara göre yetkili organlar eliyle kullanılacağı prensibi esastır.
- Egemenliğin kullanılmasının hiçbir suretle belli bir kişiye, zümreye veya sınıfa bırakılması söz konusu olamaz. Hiçbir kimse, zümre veya organın, milletin egemenliği prensibine her ne şekilde olursa olsun aykırı olacak şekilde ihdas edilmiş bir devlet yetkisi kullanamayacağı prensibi benimsenir.
- Türkiye Cumhuriyetinin yönetim tarzı Atatürk ilkelerinin ışığında ve çağdaş bilim ve teknolojinin gösterdiği yönde ülkenin kısa ve uzun vadeli çıkarlarını koruyacak şekilde, çevremizde ve dünyada barış ve huzurun sağlanması ve ülkemizde ve dünyada refahın artırılması amacına uygun olarak planlanacaktır.
Genç kuşaklar
Genç kuşakların vizyonu açık ve çok boyutlu düşünceye sahip olması ancak dogmatik kalıplardan kurtulmaları ile mümkündür. Bu nedenle genç düşüncelerin özgürce gelişmesini sağlayacak ortamlar oluşturulacaktır.
Herhangi bir siyasi kuruluşta gençlik kollarının bulunması, seçmen sayısının yaklaşık % 40’ını oluşturan 40 yaş altı genç kuşakların dışlandığının en tipik göstergelerinden biridir. Gençlerin okuldan başlayarak tüm sosyal ortamlarda ifade özgürlüğünün olması, yönetime katılması ve hatta öncülük etmesi sağlanacaktır. Ulusun Partisi’nde gençler ana kademede görev alacaklardır. Seçmen yeterliliğine sahip tüm gençler Ulusun Partisi’nin her kademesinde seçime girme, seçilme ve yönetme hakkına sahip olacaklardır. Aynı anlayışın tüm ülkede benimsenmesi amaçlanmaktadır.
Kadınlar
Türk kadını toplumsal hayatın her alanında ön planda yer almalı ve uygar dünyanın ihtiyaç duyduğu eğitim ve kültür düzeyiyle iş ve siyaset alanında hak ettiği mevkiye gelmelidir. Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk’ün dünyanın pek çok ülkesinden çok daha önce Türk kadınına tanıdığı hakların bilinmesi ve benimsenmesi gereklidir. Bu konuda gerekli çabanın gösterilmesi bütün toplumu, özellikle de gelecek kuşakları yüceltecektir.
Herhangi bir siyasi kuruluşta kadın kollarının bulunması, tüm seçmenlerin % 51’ini oluşturan kadınların dışlandığının en tipik göstergelerinden biridir. Kadınların tüm sosyal ortamlarda ifade özgürlüğünün olması, yönetime katılması ve hatta öncülük etmesi sağlanacaktır. Ulusun Partisi kadınlar ana kademede görev alacaklardır. Seçmen yeterliliğine sahip tüm kadınlar her kademede seçime girme, seçilme ve yönetme hakkına sahip olacaklardır. Aynı anlayışın tüm ülkede benimsenmesi amaçlanmaktadır.
Eğitim
Toplumun tamamının hakettiği eğitimi alarak yetenek ve eğitimine uygun bir alanda çalışması ve üretmesi bir zorunluluktur. Özellikle teknolojik bir devrim ve dönüşüm yaşanan bu günlerde özellikle genç kuşakların eğitiminin çağdaş bilim ve teknolojiden azami yararlanarak ürün, bilgi ve hizmet üretmeye yönelik olması gereklidir. Bu nedenle, eğitim nicelikten ziyade nitelik ön plana alınarak planlanacak ve gençlerimizin ülkemizin gerek duyduğu çağdaş bilgi ve birikimle donanmış olarak yetiştirilmesine öncelik verilecektir. Eğitimdeki fırsat eşitliği her kademede sağlanacak, yaşam boyu eğitim ilkesi benimsenecek ve herkesin bilgi ve yeteneğine uygun alanda yetiştirilmesi esas alınacaktır.
Günümüzde bilgiye erişim çok kolaylaşmış ve üretilen bilgi miktarı hayal edilemeyecek boyutlara ulaşmıştır. Bu ortamda doğru ve ihtiyaç duyulan bilgiye erişmek ve bu bilgileri uygun şekilde kullanabilmek yeteneği öğretim sisteminin bir parçası olmalı ve öğrenimin amacı “bilgi öğretmek” değil, “ihtiyaç duyulan bilgiye ulaşmak ve onu doğru şekilde kullanmayı öğretmek”şekline dönüştürülecektir.
Kültür ve sanat
Sanat toplumun gelişmesinin tartışılmaz bir göstergesidir. Yüce önderin dediği gibi “Sanatsız kalan bir milletin hayat damarlarından biri kopmuş demektir”. Sanatın toplumda gelişmesi için özgür düşünmeye ve üretmeye açık bir ortam ve altyapı gereklidir. Bunu sağlayacak özgür bir ortamın oluşturulması ve gerekli altyapı ve desteğin sağlanması yönünde çalışılacaktır.
Toplumsal huzur ve refah
Toplumsal huzurun sağlanması, çeşitli toplum kesimleri arasında rekabetin değil uyumun artırılması ile olur. Toplum kesimleri arasındaki engellerin ve rekabetin azaltılarak toplumsal ahengin sağlanması, toplum eğitiminin bir parçası olmak durumundadır. Bu konuda iletişim kanallarının etkili kullanımı ve refahın arttırılarak hakça bölüştürülmesi ile toplumsal ahengin yakalanması sağlanabilir.
Toplumsal refahın toplum katmanları arasında dengeli şekilde bölüşümünün sağlanması için gerekli tedbirlerin alınması devletin asli görevleri arasında olacaktır.
Sağlık
Dünya Sağlık Örgütü 1948 yılında sağlığın tanımını “Hasta olmama hali değil, fiziksel, mental ve sosyal olarak tam bir iyilik hali” şeklinde anayasasına koymuştur. Dolayısıyla, sağlık politikalarının esası toplumda hasta olanları tedavi etmek değil, toplumun sağlık seviyesini yükseltmek yolunda olmalıdır.
- Koruyucu sağlık hizmetleri hususunda cumhuriyetin başından itibaren verem, sıtma, trahom, şark çıbanı vb.hastalıklarla mücadele ile büyük bir savaş verilmiştir. Erken dönem müdahaleler ve aşılama faaliyetleri ile ülkede çocuk ölümleri ve bulaşıcı hastalıklar belirgin olarak azaltılmıştır. Bu kapsamda şu ilkeler geçerli olmuştur:
- Sağlık hizmetlerinin planlanması ve programlanması ile yönetiminin tek elden yürütülmesi,
- Koruyucu hekimliğin merkezi yönetime, tedavi edici hekimliğin ise yerel yönetimlere bırakılması,
- Sağlık insan gücü ihtiyacını karşılamak üzere tıp fakültelerinin cazibesinin artırılması, tıp fakültesi mezunlarına mecburi hizmet uygulanması,
- Sıtma, frengi, trahom, verem, cüzzam gibi bulaşıcı hastalıklarla mücadele programlarının başlatılması,
- Koruyucu hekimlik hizmetlerinin merkezi hükümet, tedavi edici hizmetlerin ise yerel yönetimlerce yürütülmesi
- Toplumun hijyen seviyesinin arttırılması konusunda büyük çabalar gösterilmiş ve gıda hijyeni, tuvalet terbiyesi, sağlıklı içme suyu ve benzeri konularda büyük ilerlemeler sağlanmıştır.
- Cumhuriyetin kuruluş döneminde 337 doktor, 60 eczacı, 4 hemşire ve 60 ebe varken bugün 165 bin üzerinde doktor, 205 bin hemşire ve 1 milyonun üzerinde sağlık çalışanına sahibiz. O zamanki toplam 86 yataklı tedavi kurumu ve 6417 hasta yatağından bugün 1500 üzerinde yataklı sağlık kuruluşu ve 180 bin kadarı kamuya ait toplam 230 bin üzerinde hasta yatağına ulaşılmıştır.
2003 yılından itibaren ise sağlık politikaları büyük ölçüde değişerek aşağıdaki prensipler çerçevesinde uygulamalar gündeme gelmiştir.
- Sağlık Bakanlığı’nın idari ve fonksiyonel açıdan yeniden yapılandırılması,
- Tüm vatandaşların genel sağlık sigortası kapsamı altına alınması,
- Sağlık kuruluşlarının tek çatı altında toplanması,
- Hastanelerin idari ve mali açıdan özerk bir yapıya kavuşturulması,
- Aile hekimliği uygulamasına geçilmesi,
- Anne ve çocuk sağlığına özel önem verilmesi,
- Koruyucu hekimliğin yaygınlaştırılması,
- Özel sektörün sağlık alanına yatırım yapmasının özendirilmesi,
- Tüm kamu kuruluşlarında alt kademelere yetki devri,
- Kalkınmada öncelikli bölgelerde yaşanan sağlık personeli eksikliğinin giderilmesi,
- Sağlık alanında e-dönüşüm projesinin hayata geçirilmesi (kaynak: https://www.saglik.gov.tr/TR,11492/tarihce.html)
Bu kapsamda sağlık kuruluşu sayısının arttırılması, tüm sosyal güvenlik kurumlarının tek çatı altında toplanması, aile hekimliği uygulaması ve sağlık hizmetlerindeki e-dönüşüm eleştirilecek taraflarına rağmen iyi uygulamalar olmakla birlikte, anne ve çocuk sağlığı dışında koruyucu hekimlikle ilgili pek fazla bir faaliyet kalmamıştır. Aile planlaması uygulamaları ihmal edilmiş, toplumun psikolojik ve sosyal sağlığı ile ilgili hiçbir uygulama yapılmamıştır.
Bu dönemde sağlık hizmetleri büyük ölçüde merkezi idare tarafından idare edilen tedavi edici uygulamalardan ibaret kalmıştır. Özel sağlık kuruluşlarının sağlık işletmeciliğinin teşvik edilmesi de tedavi edici sağlığı serbest piyasa kurallarına mahkum etmiştir. Bu kapsamda kamu sağlık hizmeti de performans uygulamaları sonucunda ciddi şekilde serbest piyasa koşullarına mahkum edilmiştir. Bu durum sağlık hizmetinde sayının kalitenin önüne geçmesine yol açmış ve normal koşullar altında gerekli olmayan pekçok tetkik ve müdahale yapılır hale gelmiştir. Bu kapsamda doktorların ve diğer sağlık personelinin ciddi özlük hakkı ve gelir kayıpları ortaya çıkmış ve yersiz ve gereksiz disiplin uygulamalarıyla sağlık çalışanları büyük ölçüde mutsuz edilmiştir. Sağlıktaki hasta memnuniyeti anlayışının bir restorandaki müşteri memnuniyeti anlayışıyla ele alınması ve performans baskısıyla sağlık personeli üzerindeki iş yükünün çok fazla arttırılması sağlıkta şiddet ve doktor cinayetlerine kadar giden sonuçlara yol açmıştır.
Bu baskıların sonucunda pek çok işinin ehli uzman yurtdışına göçmüş, özel sektöre geçmiş veya mesleği bırakmıştır. Yine bu dönemde intihar eden doktor sayısında belirgin bir artış meydana gelmiştir. Sağlıkta şiddet, performans sistemi ve kötü malpraktis uygulamaları nedeniyle çoğu zor ve riskli müdahale kamuda yapılmaz olmuş, cerrahi branşlar başta olmak üzere çoğu klinik branşta uzmanlığa başvuru sayıları belirgin olarak azalmıştır.
İlaç masraflarını kısıtlı tutmak için ilaç fiyatları firmalarının zarar etmesi pahasına baskı altında tutulmakta, böyle olunca da pek çok ilaç piyasada bulunmamaktadır. Özellikle ucuz ilaçlarda şu sırada kamu fiyatları ilacın ambalajının fiyatıyla aşağı yukarı eşdeğerdir. Bu sayılan etmenler sonucunda sistem şu sırada tıkanma noktasında olup, bu durum yap-işlet modeli şehir hastaneleriyle aşılmaya çalışılmaktadır. Yine yukarıdaki nedenlerden ötürü sağlık masrafları halen zaten yetersiz olan sosyal güvenlik bütçesi için bir dipsiz kuyu haline gelmiştir.
Koruyucu tıp uygulamaları
Öncelikle koruyucu hekimlik uygulamalarının daha fazla gündeme gelmesi ve çağdaş anlamda ele alınması gereklidir. Esas olan vatandaşın doktora kolay ulaşmasından ziyade doktora ihtiyaç duymamasıdır. Bunun için:
- Şehirlerde yaşanabilir çevreler oluşturulması ve konut politikasının nüfus yoğun dikey yerleşim yerine nüfus seyrek yatay yerleşim şeklinde değiştirilmesi,
- Çevre kirliliğiyle her anlamda mücadele,
- Sağlıklı gıdaya ulaşmanın hem lojistik hem de fiyat açısından kolaylaşması,
- Sağlıklı içme suyuna kolay ve ucuz erişim (musluk suyunun içilebilmesi),
- Sağlıklı atık yönetimi ve geri dönüşüm uygulamalarının sistemleştirilmesi,
- Ulusal yaşlı ve engelli politikası ile fiziksel, ruhsal ve sosyal rehabiltasyon politikası,
- Üreme sağlığı ve nüfus planlamasının ön plana alınması,
- Toplumda cinsel eğitimin yaygınlaştırılması ve cinsel istismara yol açan psikolojik ve sosyal nedenlerle mücadele
- Toplumda koruyucu ruh sağlığı önlemlerinin alınması,
- Toplumun sosyal sağlığının ve toplumsal dayanışmanın güçlendirilmesi,
- Sağlık okuryazarlığı ve bilincinin güçlendirilmesi, bu kapsamda üniversiteler ve STK’lar ile işbirliğinin arttırılması, bu yönde politikalar oluşturulması.
Bu maddeler daha da çoğaltılabilir, ancak önemleri kuşkusuzdur.
Tedavi edici sağlık hizmetleri
Tedavi edici sağlık hizmetlerinde ise esas ihtiyacı olanın sağlık hizmetine kolay ulaşması, ihtiyacı olmayanın ise sağlık hizmetine ulaşımının güçleştirilmesi olmalıdır. Bu kapsamda:
- Aile hekimliği uygulamasının kalitesinin arttırılması,
- Sevk zincirinin mutlaka çalıştırılması, doğrudan hastane ve uzman müracaatlarının belirli koşullar dışında engellenmesi,
- Acil servis müracaatlarında yeşil alan triyajı yapılanlardan caydırıcı olacak katılım payları,
- Kronik hastalık takiplerinin özel durumlar haricinde aile hekimlikleri bünyesinde ve danışman uzmanlar denetiminde gerçekleştirilmesiyle gereksiz hasta trafiğinin ortadan kaldırılması,
- Hastanelerin kademelendirilerek tetkik ve müdahale planlamasının bu kademelendirmeye uygun olarak bölgesel şekilde yapılması ve hastaneler arası sevk zinciri. Bu şekilde C grubu hastanede yapılabilecek müdahale veya tetkik için A grubu hastanede ortaya çıkacak yığılmanın engellenmesi,
- Tedavi edici sağlık hizmetlerinde mevcut performans sisteminin ortadan kaldırılması ve liyakate dayalı ve özlük haklarına da yansıyacak bir ücretlendirme sistemi getirilmesi. Bu ücret politikasının sadece doktorları değil, hemşire, teknisyen ve benzeri hasta hizmetinde rol alan diğer sağlık personelini de kapsaması. Bu kapsamda hizmet içi eğitimin yaygınlaştırılarak sistemli hale getirilmesi ve sertifiye edilmesi, sertifiye edilen eğitimlerden gerekenlerin belli dönemlerde resertifikasyonu, bu sertifikasyonların çalışanın ücret, terfi, tayin ve diğer özlük haklarına yansıtılması,
- Doktor dışı sağlık personelinde sayı, kalite ve uzmanlaşmanın arttırılması ve halen doktor tarafından yapıldığı halde eğitimli sağlık personelince yapılabilecek hizmetlerin bu personele devredilmesi, halen fiziksel yapı ve kadro olanakları açısından yetersiz olan bir kısım tıp fakültelerinin uzman yardımcı sağlık personeli yetiştirecek şekilde yeniden yapılandırılması,
- Sağlıkta şiddetin, niteliği ne olursa olsun ağır cezalık suç haline getirilerek hakim, savcı veya kamu güvenlik personeline karşı işlenen fiillerle eşdeğer değerlendirilmesi ve şiddet uygulayanların kendileri ve bakmakla yükümlü odukları kişiler için sosyal güvenlik haklarının askıya alınması,
- Tamamlayıcı tıp uygulamalarından yeterli bilimsel etkinlik ve güvenilirlik desteğine sahip olan uygulamaların klasik tıp uygulamalarıyla entegre edilerek tedavi etkinliğinin arttırılması ve bu alanlarda gerekli sertifikasyonlara sahip personel yetiştirilmesinin sağlanması ve bu alanda ve her alanda şarlatanlıkla mücadele edilmesi,
- Tıbbi dokümantasyon için gerekli sekreterya ve donanım desteği,
- Halen mevcut “elektronik hasta dosyası” sisteminden entegre “elektronik sağlık dosyası” sistemine geçilmesi ve ülkenin sağlık alanında kendi “büyük veritabanı”nı oluşturması,
- Sağlıkta 5. sanayi devrimi dönüşümünün hazırlanması,
- Ulusal ilaç ve tıbbi cihaz politikalarının oluşturulması,
- Sağlıkta doğru ve denetlenebilir bir dokümantasyon sistemi oluşturularak verilen hizmetler sonucu elde edilen datanın bilimsel, mediko-ekonomik ve sağlık politikasına yönelik olarak kullanılmasının sağlanması.
İlaç ve tıbbi malzeme ve cihaz politikaları
İlaç politikalarında palyatif ve destekleyici ilaçlarda geri ödemenin kısıtlanması, buna karşılık tedavi edici ilaçlara erişim ile ilgili politikaların oluşturulması büyük önem taşımaktadır. Bu kapsamda:
- Eşdeğer ilaçlarla ilgili sadece ruhsat aşamasında değil, sonrasında da longitudinal kalite denetimlerinin hem kamu, hem de kamunun yetkilendireceği bağımsız kuruluşlarca yapılmasının sağlanması,
- Orijinal ruhsatlı ürünlerin gerekli olduğu hastaya ulaştırılabilmesi için endikasyon ve bilimsel uygulama esaslarının belirlenerek güncellenmesi,
- Özel alanlarda kullanılacak yeni teknolojili ilaçların endikasyon ve uygulama esaslarının belirlenerek bilimsel gelişmelere göre güncellenmesi,
- Ulusal ilaç üretiminin hammadde ve/veya son ürün olarak teşvik ve denetimi,
- İlaç geliştirilmesi konusunda ar-ge faaliyetlerinin desteklenerek bu alanda kamu denetimi altında endüstri- üniversite- diğer araştırma merkezleri ve STK’ların işbirliğinin sağlanması ve bu konuda bir teşvik politikası oluşturulması,
- Ülkemizde ilaç araştırmalarının yaygınlaştırılarak dünyada bu alanda söz sahibi ülkeler seviyesine çıkartılması ve bu konudaki idari ve etik prensiplerin titizlikle uygulanması
Benzer konular ilaç dışı müdahaleler (ameliyat ve diğer tedavi edici uygulamalar) için de adapte edilerek uygulanmalıdır.
Tıbbi malzeme ve donanım konusunda yerli ar-ge teşvik edilerek yine endüstri- üniversiteler- araştırma merkezleri ve STK’lar arası multidisipliner işbirliği kamu denetiminde desteklenmelidir. Bu konuda güncel teknolojinin yakalanması ve özellikle genomik, biyosensörler, teletıp uygulamaları, bilişim, robotik tıp, biyobelirteçler, yapay zeka kullanımı gibi konularda gelişme ön plana alınmalı ve tıbbi görüntüleme ve laboratuar cihaz ve malzemeleri gibi konularda uygun uluslararası işbirliği, arge faaliyetleri ve teknoloji transferi için gerekli altyapı oluşturulmalıdır.
Temelde politikanın insanların hasta olduklarında tedavi edilmeleri noktasından hasta olmamalarını sağlama noktasına dönüştürülmesine ihtiyaç vardır. Bu da ancak bütüncül tıp anlayışıyla gerçekleştirilebilir.
Sağlıklı olmak deyimi hasta olmamayı değil; bedensel, ruhsal ve sosyal tam bir iyilik halini ifade eder. Bu kapsamda bedensel, ruhsal ve sosyal koruyucu tedbirlerin alınması ve sağlık kurumlarının kapısındaki yığılmaları azaltmaya uğraşmak yerine sağlık kurumlarına olan ihtiyacı azaltıcı politikaların izlenmesi gerekecektir. Bu konuda sağlık hizmetlerinde dünyadaki teknolojik ve idari dönüşüm ile uyumlu adımlar atılacaktır.
Hukuk ve adalet
Adalet toplum sağlığının önemli bir parçasıdır. Hukuki olmakla adil olmak arasındaki farkın giderek azaltılması sağlanmalı ve hukukun hızlı, düzenli ve vicdana uygun şekilde işlemesini sağlayacak altyapı oluşturulacaktır Unutulmamalıdır ki, adaletin gücü tatmin edici olmazsa güçlünün hukuku işler.
Tarım
Tarımsal üretimin giderek endüstriyel hale geldiği günümüzde tarımsal işletmelerin profesyonelleşerek verimlilik ve maliyet açısından optimize edilmeleri sağlanmalı ve ülkemiz gıda alanında dışa bağlı olmaktan kurtulmalıdır. Bu anlamda endüstriyel nitelikteki tarımsal üretim teşvik edilirken, küçük çiftçinin de ekolojik ve organik butik üretime yönlendirilmesi ve ortaya çıkan ürünün katma değerinin artması ile gelirinin artırılması sağlanacaktır.
Endüstri
Endüstriyel üretimin temel hammadde aşamasından son ürüne kadar her alanda örgün şekilde planlanması ve pazar ihtiyaçlarına göre dinamik organizasyonu sağlanmalıdır. Bu konuda teknolojinin imkanlarından yararlanmanın yanısıra, yüksek katma değer oluşturabilecek nitelikli insan gücü yetiştirmek için gerekli tedbirler alınacaktır.
Hizmet sektörü
Hizmet sektörünün kalitesinin ve verimliliğinin arttırılması yine iyi bir organizasyon altyapısına ve nitelikli elemana bağlıdır. Bu konuda gerekli düzenlemeler yapılacaktır.
Maliye
Vergi yükünün toplumda adaletli dağıtılması sağlanarak dolaylı vergilerden doğrudan vergilere geçilmesi ve kayıtdışılığın azaltılması esas olacaktır. Her erişkin vatandaşın mükellef olması, vatandaşın ödediği verginin nereye harcandığının da takipçisi olması anlamını taşır. Devlet gelirlerinin elde edilmesi ve harcanması konusunda titizlik ve şeffaflığa önem vermek bir zorunluluk ve vicdan borcudur.
Ulaştırma ve lojistik
Ucuz ve hızlı ulaşım ve lojistik sağlayacak altyapı oluşturulacak ve çağın gereklerine göre hem teknik, hem de idari gelişmelere ayak uydurulacak ve hatta önderlik edilecektir.
İletişim
Her tür iletişimin çağın gerektirdiği şekilde hızlı, düşük maliyetli, güvenli ve geniş kapsamlı olarak sağlanmasına büyük önem verilecektir.
Enerji
Toplumun gelişmesi için enerji vazgeçilmezdir. Türkiye’nin enerji talebi gelişen ülkeler sınıfında ve bulunduğumuz coğrafi konum sebebiyle sürekli artış göstermektedir.
Bu talep artışının güvenli ve sürdürülebilir bir şekilde karşılanabilmesi için ülkenin enerji politikasının temel önceliğini oluşturmaktadır.
Gelişmiş ülkelerde, ülkeler enerji alanında çeşitlilik stratejisi yürütmektedirler, petrol, doğal gaz, kömür, yenilenebilir enerji, nükleer gibi hemen hemen tüm enerji kaynaklarından belirli oranlarda bulundurmaktadırlar. Buda göstermektedir ki tek bir kaynağa bağımlı olmak ileride oluşabilecek arz – talep dengesizliğinde Enerji ihtiyacını karşılamada ülkemizde aksaklıklara sebep olacaktır.
Ülkemizin de enerji arz güvenliğini sağlamak için enerji kaynak çeşitliliği stratejisi yürütmesi yararına olacaktır.
Petrol ve doğal gaz arama çalışmalarına hız verilmeli
Türkiye’de petrol ve doğal gaz kaynakları kısıtlı olup, bu kaynaklara olan talep ithal kaynaklardan karşılanmaktadır. Enerji üretiminde en çok kullanılan kaynağın ithal edilmesi Türkiye’nin ekonomi politikasında cari açığını da artırmaktadır
Ülkemizin konumu itibariyle petrol doğal gaz yataklarının olduğu ülkelere çok yakındır bu sebeple arama tarama faaliyetlerine denizde ve karada yerli imkanlarla hız verilmelidir.
Yerli kömürü verimli kullanım yöntemleri için çalışmalı
Mevcut olan kömür ve linyit kaynaklarının yeni teknolojilerle daha yüksek verimde çalışmasının oryantasyonu sağlanmalıdır.
Yenilenebilir enerji kaynaklarından en verimli şekilde yararlanma yöntemleri üzerinde çalışılmalı
Ülkemizin enerjide dışa bağımlığını en aza indirmesinin deki en iyi kaynak yenilebilir enerji kaynaklarıdır. Bulunduğumuz coğrafi konum itibariyle Güneş Rüzgar, Hidroelektrik , Jeotermal kaynaklardan en verimli şekilde faydalanılacak şekilde konumlandırılmalıdır.
Nükleer enerji çalışması tamamlanıp yeni çalışmaları fizibilitesi yapılmalı
Enerji verimliliği farkındalığı kurumsal ve vatandaşlar tarafından etkili kullanım bilinci edinilmesi konusunda çalışmalar yapılmalıdır.
Türkiye’nin, ileriye dönük enerji planlamalarını yaparken verimli sistemleri kullanması, enerji yoğunluğunu düşürmesi, enerji kaynak çalışmalarında yerli kaynakları en etkin şekilde kullanması, çevreye dost sürdürülebilir bir enerji politikası sürdürmeliyiz.
Enerji üretiminde doğaya zarar vermeyen dönüşebilir kaynaklara giderek daha fazla önem verilecek ve enerjinin üretimi ve tüketiminde verimlilik ve zararsızlık prensipleri ön plana alınacak, ayrıca ülkemizin enerji hususundaki dışa bağımlılığı azaltılacaktır.
Bilim ve teknoloji
Toplumun ilerlemesi ancak bilgi ve teknoloji üretimi ile mümkündür. Bunun için araştırma ve geliştirme faaliyetlerine önem verilmesi ve bilgi üreten bir toplum haline dönüşülmesini sağlayacak bir yapı oluşturulması sağlanacaktır.
Çevre
Çevre kirliliği, küresel ısınma ve ekolojik dengede bozulma tüm dünyanın geleceğini tehdit eder boyuttadır. Çevre politikaları kirliliği ve karbon ayak izini azaltıcı, ekolojik dengeyi koruyucu nitelikte oluşturulacak, bu kapsamda doğal yaşamın korunmasına azami dikkat sarfedilecektir.
Din ve inanç
İnanç ve vicdanın birbiriyle çelişmeyecek bir şekilde gelişmesi sağlanarak tüm toplumun inanç özgürlüğü ön plana çıkartılacak, farklı din ve inançların birbiriyle rekabetten uzaklaştırılması ön plana alınacak, inancın belli bir kesim veya zümrenin baskı aracı haline gelmemesine dikkat edilecektir. İnanç özgürlüğünün laiklik ilkelerinin çiğnenmesine yol açmaması göz önünde tutulacaktır.
Sonuç
Yukarıda sayılan alanlarda ve akla gelebilecek diğer hususlarda ülkemize gerekli gelişmeyi sağlayabilecek iyi yetişmiş insan gücü mevcuttur. Bu iyi yetişmiş insan gücünün içindeki potansiyeli açığa çıkararak Ulu Önderin “muasır medeniyet seviyesine erişmek”şeklinde özetlediği noktaya gelebilmek için işbirliği içinde özveriyle emek harcaması gerekmektedir.
Ulusun Partisi ile amacımız, ülkesine hizmet arzu ve kapasitesine sahip insanların bir araya gelmesini sağlamak ve günlük kısır siyasi çekişmelerin dışında kalarak yukarıda sayılan hedefler için gerekli fikir gücünü oluşturmalarına zemin hazırlamaktır. Belli prensiplere sadık kalınarak ve rekabet değil işbirliği halinde programlar ve önerilerin gerekçeleri, hedefleri ve her anlamdaki maliyetleri ile hazırlanması ve uygulama zeminlerinin oluşturulması ana maksadımızı oluşturur. Dolayısıyla ülkesi için birşeyler yapma kapasite ve arzusuna sahip her birey bu hareketin doğal bir parçasıdır. Tarihi övmek veya yermek değil, geçmişten çıkartılan derslerden öğrenerek geleceği çizmek için gayret göstermek hedefimizdir.